25 Haziran 2011

evrimin oyunu

gel dese...

o kadar çok dedi ki...

yoruldu
insan yorulur bilir misin
yorulur
ve gider arkasına bakmadan... o kadar yorgundur ki başını çeviremez bakmak için ve gözleri yoktur arkasında

ve kaybeder belki de bunun için...

 evrimin oyunu bu insanoğluna...

 dönüp arkasına bakamaz...

...
...
...

24 Haziran 2011

kurşun gibi ağır hava...

hava kurşun gibi ağır... nefes aldırmıyor

Nazım ne güzel söylemiş. Gece mum ışığında buluştuk onu anlatan yeni kitapla. kitaplar en iyi dostumdu her ne olursa olsun. şimdi de... kütüphanemin boş rafları var hala. geride bıraktığım ne çokmuş.

bir serinlik hafif bir müzik çalıyor ne diyor anlamıyorum. hiç fransızca öğrenmedim. neden? başka şeylere zamanın daha kıymetli olduğu günlere adanmış olmak mı? belki de.

özgürlüğü herkes seçebilir hayatında bir an. ya seçmediğin özgürlüğün içinde bulduysan kendini. ve o özgürlükten keyif almaya başlarsan. buna özgür olmak denir mi yahu?

kırmızı sardunyalar hepsi pırıl pırıl gece karanlığında bile.gülümsüyorlar bana ve hayata...

20 Haziran 2011

Yine KİKİ

önce Urban'da "bir" masanın (müdavimleri bilir hangi masa olduğunu) cam yüzeyinin altında karşılaştık başı yana yatmış kapattığı gözleri ile.gözlerinin içini göremesem de ne kadar hüzünlü gelmişti. ardından bir blogda hayat hikayesi.

taptığım şehir Paris ve Paris'in taptığı kadın Kiki...

şimdi elimde hayat hikayesini anlatan muhteşem bir çizgi-roman ile duruyorum. nasıl bir heyecan anlatamam. onun hayatının içine girip günler ve geceler geçireceğim.

yavaş okumalıyım bu sefer ki daha keyifli olsun (hiç beceremedim ki bugüne kadar yine farklı olmaz ya neyse)

17 Haziran 2011

mutluluk ya da mutsuzluk

mutluluk...


aramak gerekmediyse...sahipsek... sahip olduğunda değerini anlamadıysak anlamak istemediysek ve kaybettiysek. işte o zaman günümüzün yüce tabiri postmodern terimler girer hayatımıza.sokarız o terimleri kendi dünyamıza belki de o terimler bir tül gibi etrafımızı sarsın ki buna sığınalım istersiz.


mutlu olmak kendi içinde mümkün...ama en önemlisi amacımız mutlu olmak olmamalı sadece mutlu olduğumuz "anı" yakalamalı ve ona sahip çıkmalıyız.


kendimize benzeyen, anlandığını, anlamlandırıldığını, değer kattığını bildiğimiz bir "ana", "anlara" sahipsek. işte o sahiplik - sahiplik deyince kimileri bunu iplerle bağlanmak hareketsiz kalmak ile özdeşleştiriyor. ve özgürlükleri için kasıt haline getiriyor. asıl özgürlük ne, kim olduğunu; ne istediğini bilerek ve bunun arkasında durarak olur - bizi mutlu eder.  


gerekirse yalnızlıkta mutlu etmeli insanoğlunu. neydi adamın dediği, her insan güvenli bağlanma için yaşar ve bunu arar. güvenli bağlanma aynı zamanda mutlu olmak değil mi? ya da mutlu kalabilmek. ya da her neyse...

8 Haziran 2011

Öfkelenin!

"Aydınlanma, insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmayış durumundan kurtulup aklını kendisinin kullanmaya başlamasıdır" (Kant)

"sapere aude!"

(alıntı: Öfkelenin! - Stéphane Hessel)


****

karanlık

sizde elektiriklerin kesilmesinden korkanlardan mısınız? ben onlardanım. onlarca mumun bile aydınlattığı evde korkanlardan.

hep yalnızken elektiriklerin kesilmesi en büyük korkum olmuştur.

elektirikler kesilince sanki karanlıkta evin birden farklı bir şekilde canlandığını kendi sesini ortaya çıkardığını hayal ederim. yüz mumluk ampüller yanarken bastırılan, hapsolan iç sesin.

karanlıkta oturmak istediğinizde nedense o ses duyulmaz sadece elektirikler tümden gittiğinde bilir ve ortaya çıkar. çünkü bilirsiniz ki bir dokunuşunuz sizi aydınlığa çıkartacaktır. bekler sessizce yapacağınız birşey olmadığı "anı"

3 Haziran 2011

Nazım'a selam olsun...


paul eluard

AYDINLIK

Hiçbir vakit tam karanlık değil gece
Kendimde denemişim ben


Kulak ver dinle
Her acının sonunda


Açık bir pencere vardır
Aydınlık bir pencere


Hayal edilecek bir şey vardır
Yerine getirilecek istek


Doyurulacak açlık
Cömert bir yürek


Uzanmış açık bir el
Canlı canli bakan gözler vardır


Bir yaşam vardır yaşam
Bölüşülmeye hazır

1 Haziran 2011

keşif

geç ama keyifli oldu

ıslak kumda

çıplak ayaklarım kumların içine batıyor. yaz günü gibi ılık değil kum tanecikleri. serinliğini hissettiriyor hafiften. yakın uzaktan dalgaların sesi köpük köpük.
bir kaç adım sonra sislerin içinde yüzleri görünmeyen insan sesleri, kimi denizde kimi kumda...
bir kaç adım sonra kum nemleniyor aynı içinde nefes aldığım hava gibi...

ıslak kumda yürümek ve denize ulaşmak
birden hafif bir su çırpınışı ayaklarıma ulaşıyor serin çok serin aynı bastığım ıslak kum tanecikleri gibi

uzun soluklu yürüyüş iyot kokulu havayı içine çekerek ve kıyıya vuran dalgalara arkadaş

içimden bir ses özgürlük ıslak kumda yürümek midir diyor.
içimden bir ses ıslak kumda yürümek karnını ağrıtır diyor

içimden bir ses "özgürlük, ıslak kumda karnının ağrıyacağını bile bile yürümeye devam etmektir" dedi...

D-Ö-N-Ü-Ş-Ü-M

uzun yıllardır birden dönüşen insanlar izledim... hep ilginç gelmiştir, küçük kasabalardan çıkan büyük kentlerde kendilerini bulduğunu san...