midnight in paris, seyrettiğime galiba en çok dvd'ci sevinecek. 3 haftadır, haftada iki kere, hani woody allen'ın son filmi diye kapısından içeri girdiğimde, yine mi sen diye bakan adam yani :)
yaşadığımız çağdan hep farklı bir çağda yaşamak isteyen bize, aslında bunun insanlığın ya da daha net bir açı ile varoluşunu sorgulayan insan topluluğunun temel sorunu olduğunu anlatmaya çalışmış allen bu sefer kamera arkasından.hani biraz bende sizden biriyim diyerek.
fakat filmin ukala ve sevimsiz adamı şöyle diyor... "başka bir çağda yaşamak istemek aslında yaşadığın hayata tutunamamanın onunla başa çıkamamanın bir sebebidir... yani patalojik"
bir ironi yaratmış allen... başka bir çağda yaşamak istiyorsan bu hayatla başa çıkamıyorsun ya da varoluşunu sorgulayabilecek kadar benliğinin farkındasın...
galiba izleyiciye bunlardan birini, yani hangi açıdan bakarsan bak, kolay olmayanı seçmesi için bir pencere açıyor Paris'in insana verdiği sonsuz huzur ve herşeyi yapabilme cesareti ile...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
D-Ö-N-Ü-Ş-Ü-M
uzun yıllardır birden dönüşen insanlar izledim... hep ilginç gelmiştir, küçük kasabalardan çıkan büyük kentlerde kendilerini bulduğunu san...
-
bazen ne diyeceğinizi bilemezsiniz ama yine de dokunmak istersiniz tuşlara, anlamsız kelimeler dökülür parmak uçlarınızdan...başkalarına yok...
-
tavandaki ampülün tavana tutunan kısmı yamuk öylece sırıtıyor. aydınlatıyor ama, yani bir anlamda işini görüyor.ondan beklenen kadar. biz de...
-
"Ayaklarıyla ezip fıçıya mı bastılar seni Nefti kasnaklı bir fıçıya Aldırma, kara üzüm! Sen, o Kırmızı Şarabına doğru İçten içe ...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder