16 Temmuz 2012
1 Mayıs 2012
29 Nisan 2012
şerefe
"I ACCEPT lostness FOREVER..." J. Kerouac
kaybeden olmayı kabullenmek
kaybeden olmamak için ne kadar çok çaba sarf ediyoruz aslında
ya kaybeden olmayı kabul ettiğimiz AN...
kaybettiğimiz mi kıymetli yoksa kaybeden olmayı kabullenerek biz mi?
babayla balkonda kadehleri hafiften geleceğe tokuşturarak geçmişle hesaplaşmak...
bu kadar şanslı olmak
geçmişle hesaplaşabilecek kadar CESUR olmak
Cesaretin bedelini ödemek, bilmeyi; duymayı; görmeyi kabul ederek...
ya sonra?...
19 Nisan 2012
erguvan
özlemedim baharı ya da özledim, özlemeyi biliyor muyuz? bilmesek daha iyi...
erguvanları fark edince şehrime bahar geldiğini ayrımsadım
koca bir sene geçmiş;
kavuşmak için çimin kokusuna...
hafifçe ürperdiğimiz akşamların sessizliğini katık etmeye...
güneşin günden yorgun düşmesine uzun uzadıya...
kendimize bakmaya
erguvan rengi olsun bu bahar tıpkı Bizans'ın erguvana bürünmesi gibi... ruhum erguvan rengi açsın...
delice...
7 Mart 2012
29 Şubat 2012
modern insanın yalnızlığı mı Nuit #1 ?
bir film seyrettim ve hayatım değişti... hayır hayır! bunu demeyeceğim; arabalara ya da markalara özgürlük, yaşam, amaç yükleyen kapitalist reklam filmi yazarı değilim...
ama bir film seyrettim ve etkilendim. zaten bunun için değil mi karanlık salonlarda kocaman perdenin karşısında anı unutmaya çalışmak...
bir kadın, bir erkek... birbirlerini, bedenlerini, kısıtlarını, hayatlarını, seslerini, isimlerini bilmeyen... tanımayan...
bedensel arzular, sonra gidememe... birbirlerinden gidememe, yaşanan hayatın yalnızlığına karşı zorunlu bir yanyana duruş...
anlamaya çalışmak ve sonra birbirine yaslanma.
bir kadının erkek gibi gidebilmesine öfkelenme... bir erkeğin arkasından koşmamasına içerleme...
yeniden aynı koltuğa aynı eve dönüş... uzayan ve güne kavuşan gece
yalnızlığımıza öfke, yaslanmak isteme bir başkasına, acımızı azaltmak için
18 Şubat 2012
teklik ve kadınlık durumu
geçen gün bir arkadaşım bir yazı gönderdi, can dündar aşkı ve aşkın içinde bile insanın bulması gereken temelin kendi tekliği olduğunu vurguluyordu. mailin üzerinden mailin gönderildiği; günümüzün beyaz yakalı, ekonomik özgürlüğü olan, hayatlarına ve yataklarına alacakları erkekleri aynı bir erkek gibi seçen kadınları teklikleri ile onur duyan kutlama cevapları yazdılar.
oysa satırlarda tek gördüğüm şey, aslında tek değil mecazen çift olmak istedikleriydi. güvenmek, sevmek, sevilmek... mutlu cümlelerin altından fışkıran duygu buydu.
günümüzün mutsuz ama mutlu maskesi ile dolaşan kadınları. verdiğimiz sevgiyi zamanında hazmedemeyen karşı cins tarafından maskelendirilmiş kadınları...
her birimiz buyuz...
oysa ilişkinin içinde tek olmayı becermeye çalışmak önemli olan, yalnız bırakıldığında tek olmayı öğrenme değil. ders alıyor muyuz? kim bilir...
oysa satırlarda tek gördüğüm şey, aslında tek değil mecazen çift olmak istedikleriydi. güvenmek, sevmek, sevilmek... mutlu cümlelerin altından fışkıran duygu buydu.
günümüzün mutsuz ama mutlu maskesi ile dolaşan kadınları. verdiğimiz sevgiyi zamanında hazmedemeyen karşı cins tarafından maskelendirilmiş kadınları...
her birimiz buyuz...
oysa ilişkinin içinde tek olmayı becermeye çalışmak önemli olan, yalnız bırakıldığında tek olmayı öğrenme değil. ders alıyor muyuz? kim bilir...
15 Şubat 2012
çığlığım
çay kupasından çıkan duman, dumana karışan sıcak bir koku, sımsıcak
gürültünün içindeyim
masalarından birbirine birşeyler söyleyen insanlar
kalabalığın içindeki yalnızlık
anın boşluğunda gezinmek
insanları izlemek
günlük boş çırpınışlarını
dışarıda kar
içimde boşluk
insanlar
kısa,uzun,hüzünlü,güzel,korku dolu,huzurlu...
klavyede beni bekleyen ellerim, beni ve iç sesimi
kocaman bir çığlık atsam dünyaya karşı
kocaman deli bir kadının çığlığı...
gürültünün içindeyim
masalarından birbirine birşeyler söyleyen insanlar
kalabalığın içindeki yalnızlık
anın boşluğunda gezinmek
insanları izlemek
günlük boş çırpınışlarını
dışarıda kar
içimde boşluk
insanlar
kısa,uzun,hüzünlü,güzel,korku dolu,huzurlu...
klavyede beni bekleyen ellerim, beni ve iç sesimi
kocaman bir çığlık atsam dünyaya karşı
kocaman deli bir kadının çığlığı...
9 Şubat 2012
uykudan önce
artık müzik çalıyor baş ucumda
nihayet uykuya giden saniyeler melodilerin içinde
geçmişte kalmış günlerde defalarca sahip olmaya çalıştığım şeye şimdi sahibim
uyurken müzik dinlemek seslerin ahenginde
anıların canlanması...
kimi zaman hatırlamak istenmeyenler
kimi zaman ise dudağın kenarında kalmış yarım bir gülümseme...
son melodiyi dinleyebilmek için göz kapaklarınla savaşmak
dışarıda köpekler havlıyor
soğuk...
6 Şubat 2012
sesler
"yazacak hali olmamak
derin bir eylemsizlik...
çok derin
iç sesim...
hızlıca soluyor
ihanet... kendime"
30 Ocak 2012
üşümek
yerler cam gibi, rüzgar içime işliyor ama direniyorum
karda yürümeye çalışmak...böyle durumlarda sanki yaşamımdaki tüm zorlukların yürüyüşümü başarıyla tamamlayışımla yok olacağına inanıyorum. ne garip tıpkı tüm insanların düşündüğü gibi belki de.
yalnızım o sokakta karın altında, adımlarım arkamdan beni takip ediyor, hızlıca düşen kar tanelerine direnebildikleri kadar, ömürleri o kadar işte
üşümek... hiç sevmedim üşüdükçe kendi uzuvlarını daha bir hissedersin üşüyen kolun, bacağın sana acı bir merhaba der. ama hangisi kötü biliyorum ruhun mu yoksa bedenin mi üşümesi... bir battaniye güz renklerinde...üşümemizi durduracak ama ya ruhumuzunkini?
karda yürümeye çalışmak...böyle durumlarda sanki yaşamımdaki tüm zorlukların yürüyüşümü başarıyla tamamlayışımla yok olacağına inanıyorum. ne garip tıpkı tüm insanların düşündüğü gibi belki de.
yalnızım o sokakta karın altında, adımlarım arkamdan beni takip ediyor, hızlıca düşen kar tanelerine direnebildikleri kadar, ömürleri o kadar işte
üşümek... hiç sevmedim üşüdükçe kendi uzuvlarını daha bir hissedersin üşüyen kolun, bacağın sana acı bir merhaba der. ama hangisi kötü biliyorum ruhun mu yoksa bedenin mi üşümesi... bir battaniye güz renklerinde...üşümemizi durduracak ama ya ruhumuzunkini?
17 Ocak 2012
kar taneleri
yüzünü hafiften acıtır ama onun acısı artar senin sıcağında
erir gider...
sokak lambalarının gün batımını andıran harelerinde uçuşuyor sanki havadan daha hafif
kar taneleri...
bardağından çıkan buhar camda sanki onu başka şekillere dönüştürmeni bekler gibi
kalp mi çizeceksin yoksa avucunun yanıyla bebek ayakları mı?
hangisi hayalin
hiçbiri dediğini duyar gibiyim
karda yürümek, yüzüne çarpan taneler
her yere düşen ya eriyecek ya da yarın buz olacak
hangisi olmak gerek?
eriyip başka tanelere karışmak...
fotoğraf:mackenziegracedonaldson.tumblr.com
15 Ocak 2012
suretler gibi
sigaranın dumanı salınıyor zaman zaman havada asılı
bulutlara bakıp içinden suretler çıkarırız ya
duman ince...suretler gibi asılı
bana mı bakıyor suretler, unuttuklarım
televizyon fonda... evde ses olmasını isteriz ya işte sadece ses
konuşmalar derinden, anlamsız
hiç anlamlı oldu mu?
bulutlara bakıp içinden suretler çıkarırız ya
duman ince...suretler gibi asılı
bana mı bakıyor suretler, unuttuklarım
televizyon fonda... evde ses olmasını isteriz ya işte sadece ses
konuşmalar derinden, anlamsız
hiç anlamlı oldu mu?
13 Ocak 2012
nefes
13 ocak hem de cuma, hem 13 hem cuma... yazmalıyım özellikle de bugün. uğura ya da uğursuzluğa inanmayanlardanım hele de yaşamın getirdiklerinin neler olabileceğini öğrendikten sonra
günlerdir ıslak hava ıslaktan da ıslak hani her damla süpürüp götürecek gibi sanki herşeyi, hepimizi
beton rengi gökyüzü sanki yanımda yükselen 27 katlı demir yığını bina yetmez gibi...
insanlar neden göğü delen binalar inşa eder, nereye yükselmek isterler, yetmez mi yeşilin içinde kalmak.
başka hapishaneler inşa etmek hem de içinde yaşamak için. nefes alınır mı o kulelerde
saçımı uzatabilir miyim rapunzel gibi biri kurtarsın beni diye o demir yığınından içinde olsam? kim kurtaracak, kurtaran kendini kurtarabilir mi? kurtarabilmiş mi?
gökyüzü gri, beton gibi civa gibi... ağır... nefes almaya vakit var mı?
gitmek bazen çok uzaklara gitmek dönüp bakmamak sadece kendine bakmak bencil olmak... bencil kalabilmek
"take another walk out of your fake world..."
günlerdir ıslak hava ıslaktan da ıslak hani her damla süpürüp götürecek gibi sanki herşeyi, hepimizi
beton rengi gökyüzü sanki yanımda yükselen 27 katlı demir yığını bina yetmez gibi...
insanlar neden göğü delen binalar inşa eder, nereye yükselmek isterler, yetmez mi yeşilin içinde kalmak.
başka hapishaneler inşa etmek hem de içinde yaşamak için. nefes alınır mı o kulelerde
saçımı uzatabilir miyim rapunzel gibi biri kurtarsın beni diye o demir yığınından içinde olsam? kim kurtaracak, kurtaran kendini kurtarabilir mi? kurtarabilmiş mi?
gökyüzü gri, beton gibi civa gibi... ağır... nefes almaya vakit var mı?
gitmek bazen çok uzaklara gitmek dönüp bakmamak sadece kendine bakmak bencil olmak... bencil kalabilmek
"take another walk out of your fake world..."
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
D-Ö-N-Ü-Ş-Ü-M
uzun yıllardır birden dönüşen insanlar izledim... hep ilginç gelmiştir, küçük kasabalardan çıkan büyük kentlerde kendilerini bulduğunu san...
-
bazen ne diyeceğinizi bilemezsiniz ama yine de dokunmak istersiniz tuşlara, anlamsız kelimeler dökülür parmak uçlarınızdan...başkalarına yok...
-
tavandaki ampülün tavana tutunan kısmı yamuk öylece sırıtıyor. aydınlatıyor ama, yani bir anlamda işini görüyor.ondan beklenen kadar. biz de...
-
"Ayaklarıyla ezip fıçıya mı bastılar seni Nefti kasnaklı bir fıçıya Aldırma, kara üzüm! Sen, o Kırmızı Şarabına doğru İçten içe ...