22 Ekim 2011

bedava metrobüs yolcuğu ve hannah arendt


dudağımda çarpık bir gülümseme, biliyor muydu acaba bana ilerleyen dakikalarda harika anlar hediye edeceğini...

tesadüfler...

durakta bekleyen kız hiç duraksamadan soruma cevap yerine akbilini makineye dokundurdu.

tüm ısrarlara rağmen bedelsiz bir geçiş ve küçük bir teşekkür... işte bana o anları hediye eden kişi... sadece bir göz teması...

koşa koşa geçen zaman ve işte kapısındayım nefes nefese uzun bir aradan sonra...

hannah sahnede... ne zaman duydum adını acaba? heidegger hakkında bu adam ne demiş diye bakarken satır aralarında aşklarını betimleyen internet sitelerinde mi? yoksa psikiyatrımın yazmayı düşündüğü kitaptan gönderdiği küçük kupleden mi?

o satırlarda düşünce, aşk ve acısını yakaladığımı hatırlıyorum. hatta gelen satırlara cevaben satırlarımda en baskın reddediş, onu özgün ve özgür bir kadın olarak betimlemek yerine heidegger'in aşk yaşadığı kadın olarak sunmak olmuştu.

garip bir şekilde kulağıma ilk çarpan ve hala kafamda yankılanan replik: "kelimeler kelimeleri gizler" oldu... bunun gerçeğini yaşadım. kelimeler kelimeleri ve hatta duyguları gizledi. kelimeler acıtırmış öğrendim.

ve geçmişten gelen bir hayalet gibi karşıma dikilen sözler; antisimetrik ilişkiler... devamı mutsuz mudur? ya da biter mi hatırlamıyorum. galiba beni alan sadece ilk iki kelime oldu devamı ise önemli değildi...

antisimetrik ilişkiler... bunu ilk duyalı beri hayat öyle değişti ki şimdi anlamını kavramakla birlikte gerçekliğini sorgulayamadan edemiyorum. onların ilişkisi simetrik miydi? felsefi ve düşüncesel paylaşımda evet hatta simetrikten de öte... ama heidegger bir "an" da düşünce sisteminde bazı bahanelerle (alman eğitim sistemini iyileştirmek, almanyanın eski büyük günlerine dönmesi vs. vs. vs)  hitler yanlısı olup çıkıveriyor. tarih akladı mı belki? orasını tartışmak gerek. ama hala büyük filozof, alman varoluşçularının önderi...



sonrası ise büyük ayrılık, araya giren yıllar, kendi başına yaşama, düşünsel varoluşuna tutunan ve başarılı olan bir kadın. burada tabii dönemi göz ardı ederek ve biraz da galiba muhafazakar davranarak hannah'yı da sorguladım. ilişkisini... ama diğer bir yanımda ismi bile büyük hocasına duyduğu öncelikle düşünsel aşkı ve sonrasında düşünsel aşkın getirdiği bedensel aşkı düşündürdü. tabii heidegger'in inanılmaz egosu sahnede boy gösterirken bir anlamda sonradan kendini gerçekleştirmişse de hannah'yı kurbanlaştırdım. "özür dilemek tarzım değil" diyebilen büyük EGO!

tiyatro, sanat işte böyle birşey...sorgulamak, düşünmek, öykünmek, başa çıkmak, değişmek, özgürleşmek... belki onlarca kelime daha yazabilirim...

yolda hep aklımda bana saniyeler kazandırarak aldığım keyfi borçlu olduğum kız vardı. hayatı, değerleri, düşünceleri nasıldı, kimdi?

bedava bir metrobüs yolcuğu ve sonunda yakalanan değerli "anlar"



Hiç yorum yok:

D-Ö-N-Ü-Ş-Ü-M

uzun yıllardır birden dönüşen insanlar izledim... hep ilginç gelmiştir, küçük kasabalardan çıkan büyük kentlerde kendilerini bulduğunu san...